İslam çok eşliliği de tek eşlilik gibi bir seçenek olarak tanımıştır.
Çok eşlilik İslam’dan (Hz. Muhammed’in şeriatından) evvel de mevcuttu.
Fakat bu geleneğin Araplara özgü söylemek mümkün değildir. Çok eşlilik
Eski Çin’de, Babil’de, Antik Mısır’da vs. bilinen en eski tarihi
uygarlıklarda bile mevcuttur. Bu da hükmün tarihin her döneminde
gönderilmiş olan peygamberler ve ilahi dinlerden gelmiş olabileceğini
göstermektedir.
Çok eşlilik Araplara özgü bir gelenek değil,
Şeriat’ın Arap toplumunda koruduğu pek çok gelenekte olduğu gibi,
İbrahimi bir gelenektir. Hz. İbrahim’in iki eşli olduğu bilinmektedir.
Hz. Yakup’un dört hanımı olduğu malumdur. Hz. Davut ile Hz. Süleyman’ın
çok eşli oldukları bilinmektedir. Şeriat’ın ilk defa teşekkül ettiği
İsrailoğulları içinde de çok eşlilik mevcuttur. Tevrat’ta çok eşliliği
tanıyan ifadeler bulunmaktadır. Halbuki İbrahim’in ve İsmail’in
süregelen çizgisi istisna edilirse Arap geleneğinin Yahudi geleneği ile
bir ilgisi yoktur.
İslam, şeriatı vazederken fıtri olan ve daha
önce peygamberler vasıtasıyla oluşanlar hariç, toplumun hiçbir değer
yargısını tanımamış, hepsini “cahiliye” olarak kabul etmiştir. Böylece
Şeriat’ın bazı Arap geleneklerine musamaha gösterdiği ve zımmen tanıdığı
iddiası doğru değildir.
İslam şeriatı bütünüyle fıtri değerlere ve vahiy yoluyla şekillendirilmiş olan evrensel hükümlere göre şekillenmiştir.
“Allah;
Nuh'a tavsiye buyurduğu şeyi, sana vahyettiğimizi, İbrahim'e, Musa'ya
ve İsa'ya tavsiye buyurduğumuzu size dinden bir şeriat kıldı. Dini doğru
tutun ve onda ayrılığa düşmeyin. Senin kendilerini davet ettiğin şey,
müşriklere ağır geldi. Allah dilediğini seçer ve kendisine yöneleni de
doğru yola iletir.” (Fussilet 13)
Böylece şeriatın dayanaklarının
belirli bir toplumun adet ve gelenekleri değil, Hz. Muhammed’e (sa) ve
önceki peygamberlere indirilen vahiy olduğu yukarıdaki ayette açıkça
görülmektedir.
İslam eğer çok eşliliği benimsemeseydi onu
kaldırması hiç de zor olmayacaktı. Bundan çok daha zor şeyleri
yıkmıştır. (İçki, faiz, kan davası vs. gibi…)
Hayatı boyunca içki
müptelası olarak yaşayan birisinin içkiyi bırakması; tek geçimi faiz ve
tefecilik olan birinin tüm faiz haklarından vazgeçmesi; kan davasından
dolayı acı çeken birisinin intikam hakkından vazgeçmesi vs. mi, yoksa
evli bir erkeğin yeni bir hanım almaması mı daha zor? Konunun inançları
uğrunda nefsani takıntılarını aşmış olan peygamber ve sahabe toplumu
için hiç de ağır olmadığı açıktır.
Sanılmasın ki İslam geldiğinde
herkesin onlarca karısı vardı. Onlarca karısı olanlar mevcut olmakla
birlikte bir çok kimse de tek eşli idi. İlk dönemde peygamberin kendisi
de sahabelerin çoğu da tek eşlidir. Eğer dileselerdi tek eşliliği
kolayca sürdürebilirlerdi. Bu yüzden çok eşlilik ruhsatını Araplar’daki
kadının durumunun kötülüğüne bağlamak akla, mantığa ve İslam’ın ruhuna
uygun değildir.
İslam şu ayette de açıkça görüldüğü gibi kadınlarla birden fazla evlenmeyi meşru saymıştır:
“Eğer
öksüzlere karşı adaletli davranmak hususunda korkuyorsanız o halde
hoşunuza giden kadınlardan ikişer, üçer ve dörder evleniniz. Eğer
adaleti gözetmemekten korkarsanız, o zaman bir tane ile veya elinizin
altındakiyle (sahip olduğunuz cariye ile) yetinin. Doğruluktan
ayrılmamak için bu daha elverişlidir.” (Nisa 3)
Yani kadınları
nikahlama için gerekli olan adalet kriteri yetimler hakkında adil
davranabilmektir. Yetimin malını yemeyecek kadar bir adalet duygusuna
sahipseniz o halde birden fazla hanım alın, yok eğer yetimin malını
yemekten uzak duramayacak kadar nefsani bir zaaf taşıyorsanız o halde
tek eşle yetinin. Ne kadar açık ve muazzam bir hüküm...
Böylece
İslam, iyilik ve adalet duygusu yüksek olanların daha fazla evlenmesini,
çoğalmasını yeğlemektedir. Büyük sahabelerin birbirlerinden kız alıp
vermesi bu yüzdendir. Yoksa Hz. Ali henüz ergenliğe girmiş olan kızını
(Ümmü Gülsüm) dedesi yaşındaki Hz. Ömer’e ne diye versin?
Nisa
süresi 129 ayetinde duygunun ön planda olduğu kadınlar ile ilgili olarak
gerçek adaletin peygamber tarafından dahi sağlanamayacağı belirtilir.
Talep edilense bu düzeyde bir adalet değildir. Bunu ayetin devamından
anlıyoruz.
“Kadınlarınız arasında her yönden adaletli davranmaya
ne kadar uğraşsanız buna güç yetiremezsiniz. Bari birisine tamamen
kapılıp da diğerini askıya alınmış gibi bırakmayın. Eğer arayı düzeltir
ve haksızlıktan korunursanız, şüphesiz Allah çok bağışlayıcı ve
esirgeyicidir.” (Nisa 129)
Mutlak adalet çok eşliliğin şartı
olsaydı ne peygamber ne de sahabelerin hiçbiri bunu
gerçekleştiremeyecekleri için hiçbir zaman uygulanamayacaktı. Halbuki
durum tam tersinedir.
Batı yaşam, kültür ve düşünüş biçimi
anlamına gelen ve hayatımızı sarmış olan Modernizm çok eşliliği
reddetmiş, bu konuyu çözmüştür ama nasıl çözmüştür?
Zina, namus
ve aile gibi değerleri yıkarak çözmüştür. Modernizm nikaha dayalı
olmayan ilişkiyi zina olarak kabul etmemektedir. Karşılıklı rıza
olduktan sonra bir erkeğin istediği kadar kadınla ve bir kadının da
istediği kadar erkekle ilişkiye girmesinde bir sakınca görülmemekte buna
bağlı olarak evlilikler ve aile kurumu hızla yok olmaktadır. Modernizm
fiili olarak çok eşliliği kaldırmamıştır. Batıda ortalama bir erkek yada
ortalama bir kadın, yaşamları boyunca onlarca kişiyle ilişkiye
girebilmektedir. Fakat yasaklanan şey nikaha bağlı çok eşliliktir.
Türk
Medeni Kanunu da modern değerleri benimsemiştir. Bu yüzden modernizm
sadece bir düşünüş biçimi ve tercih değil, aynı zamanda Müslüman toplumu
şeri ruhsatları içinde esir alan bir baskı aracıdır da...
Medeni
kanunun çok eşliliği tanımaması kadının aleyhinde bir durumdur. Çok
eşliliğin resmi olarak tanınmamasının kadınların mağduriyetini
engellemek amacıyla olduğu iddia edilse de durum tam tersidir. Çünkü
devlet erki bu nikahı geçersiz saymakla erkeğe bir zarar vermemekte;
kadınsa miras, nafaka vs. hiçbir hak iddiasında bulunamamaktadır. Mağdur
olan sadece kadındır. Burada kadının korunması gibi bir amaç söz konusu
değildir. Böyle bir amaç olsaydı kadınların çok daha fazla mağdur
edildiği ve hukuki bakımdan hiçbir bağlayıcılığı olmayan evlilik dışı
birlikteliklere de yasak getirilecekti.
Bununla birlikte resmi
nikahın da kadının mağduriyetini gidereceği garanti değildir. Tek eş
olan pek çok kadın boşanma durumunda herhangi bir miras ve nafaka
alamamaktadır. Çoğu kez de kadının yada erkeğin aleyhinde bir zulüm
aygıtına dönüşmektedir. Hiçbir kanun sevgi, saygı ve adalet duygusunun
yerini tutamaz.
Modernizm ‘tek eşlilik sınırlaması’nı pek çok
değer ve hükümde olduğu gibi Katolik kültürden almıştır. Kişiler
kendilerini evlendiremez ve boşayamaz. Nikah yada boşama önceleri Tanrı
adına Kilise tarafından gerçekleştirilirken (sizleri Tanrı adına karı
koca ilan ediyorum) bu kez devlet ve kanun adına yetkili icra merci
(belediye başkanı gibi) uygulamaktadır (sizleri kanun adına karı-koca
ilan ediyorum). Modern değerlerde evlilik ve aile kurumu ile ilgili katı
kurallar uygulanmasına rağmen evlilik dışı ilişkilere alabildiğine
özgürlük verilmiştir.
Halbuki İslam evlilik dışı ilişkilere yer
vermez. İster bekar olsun, ister evli olsun bir Müslüman için
nikah/evlilik dışı bir ilişki mutlak anlamda zinadır. Zina ise çirkin
bir yoldur. “Zinaya yaklaşmayın, çünkü o pek çirkindir ve kötü bir
yoldur.” (İsra 32) Öyle ise Müslümanlar için şeriatın vazettiği
değerlere karşı modern değer yargıları bir model olamazlar.
Modernizmin
‘tek eşlilik’ yada ‘nikah dışı ilişki’ modeline karşı, İslam ‘tek
eşlilik’ yada ‘çok eşlilik’ hükmünü benimsemiştir. Tek eşlilikten yada
çok eşlilikten hangisinin kendisine daha uygun olduğu, kişinin bizzat
belirlediği kendi şartlarına bağlı bir tercihtir.
Yukarıdaki
şemada da görüldüğü gibi A şemasında modern değerlerin sağladığı
meşruiyet alanı, B şemasında İslam’ın sağladığı meşruiyet alanı ve C
şemasında da her iki sistemin kesişen alanları görülmektedir. Müslüman
bir topluma modern değer yargılarını dayatmak meşruiyet alanlarını
dayatmaktan yahut dinin meşru olarak görmediği alanlara kaymasını
sağlamaktan başka işe yaramamaktadır. Böylece Müslüman bir toplumda
evlilik dışı ilişkilerin ve zinanın artmasında müteselsil olarak
moderniteyi dayatanların suç ve sorumluluğu bulunmaktadır.
Modern
algılama biçimi kadın erkek ilişkisini bozmuş, birbiriyle gereksiz yere
çatıştırmıştır. Erkekler evlenmemekte, kızlarsa evlenememektedir.
Yapılan anket ve araştırmalara göre evlilik yaşı 25-30 arasına
yükseldiği halde bekaret yaşı 12-14 arasına kadar düşmüş bulunuyor. Bu
da, insanların ihtiyaç duydukları halde evlenemediklerini gösteriyor.
Tek
eşlilik sınırlaması her bakımdan evliliği zorlaştırmıştır. Buna balı
olarak boşanmayı da aşırı derecede zorlaştırmıştır. Bir çok çift vardır
ki mizaç ve karakteri çatıştığı halde ömürlerinin sonuna kadar hırlı
yaşamak zorunda kalmaktadırlar. İnsanlar, hayatlarının sonuna kadar
yaşayacakları eşleri seçmekte tereddüt edebiliyorlar. Evlendikten sonra
da boşta kalacakları endişesi ile bir daha boşanamıyorlar. Boşanan
kimselerin -özellikle kadınların- kendine denk yeni bir eş bulması
neredeyse imkansızlaşmaktadır. Halbuki İslam evliliği ve bazı koşullarda
boşanmayı kolaylaştırmış ve rahmet saymıştır. Çok eşlilik ruhsatı da
evlenmeyi fiilen kolaylaştırmaktadır. Boşanmış kadın ve erkeğin yeniden
evlenebilmesi zor değildir. Kadın, kişiliğiyle çatıştığı erkekten
boşanma talep edebilir ve kendisi için daha hayırlı bir erkekle ikinci
eş olarak evlenebilir.
Bir kadın için güçlü, adil ve salih bir
erkeğin ikinci, üçüncü hanımı olmak mı, yoksa silik, iktidarsız ve
kişiliksiz bir erkeğin tek eşi olmak mı daha iyi? Çok eşlilik kadınlara
daha iyisini seçebilme özgürlüğünü sağlayacağı gibi kadınlara yönelik
talebi de artıracaktır. Bu durumda erkekler kadınları hak edebilmek için
daha fazla çalışmak ve rekabete girmek zorundadır.
Diğer yandan
çok eşliliğin ikinci eş için iyi olmakla birlikte birinci eşi mağdur
ettiği söylenmektedir. Fakat bu da pratik bir durumdur. Çok eşlilik tek
eşlilik gibi bir tercihtir. İlla yapılacak diye bir kayıt yoktur. Eğer
bir karı koca her bakımdan birbirini tatmin ediyorsa, kocanın yeni bir
eş almasına gerek yoktur. Hz. Resulullah (sa) Hz. Hatice ile evli iken
başka bir hanım alma ihtiyacı hissetmemiştir. Hz. Hatice’den sonra çok
evlilik yapmıştır. Aynı şekilde Hz. Ali, Hz. Fatıma ile yaşadıkça başka
bir hanımla evlenmemiştir. Hz. Fatıma’nın vefatından sonra Hz. Ali çok
evlilik yapmıştır.
Genelde sorun erkeğin eşinden maddi ve manevi
bakımdan yeterince tatmin olmamasıdır. Kadın farklı olarak erkek, sahip
olduğu eşini sevdiği ve beğendiği halde başka bir kadına ilgi duyabilir.
Çok eşliliğin mümkün olmadığı modern toplumlarda erkeğin zihni başka
bir kadına kayacak olsa çözüm olarak boşanmak isteyecektir. Boşanamaması
durumunda da ya gayri meşru yollara düşecek (gizli eş, metres, zina
vs.) yada eşine karşı ilgisini kaybedecektir. Kadının kocası tarafından
terk edilmesi yahut ihmal edilmesi; kadını çok eşlilikten daha fazla
mağdur edebilmektedir. Öyle ise çözüm çok eşliliği yasaklamak değildir.
Çok
eşliliğin zengin işi olduğu iddia edilir. Fakat kanaatimce mal ve gelir
bakımından fakir bir erkek için daha uygun olabilir. Günümüzün ağır
ekonomik koşullarında erkeğin tek başına çalışması yetmeyebilir. Asgari
ücretle ve ihtiyaç sınırının çok altında bir gelirle çalışan milyonlarca
insan var. Bu durumda kadın da uygun bir ortamda çalışarak evin
geçimine katkıda bulunmaktadır. Kadının da çalışması ise başka sorunlara
sebep olmaktadır. Ev işleri ve çocuklar ihmal edilmekte, çocuk
yuvalarına, kreşlere, hizmetçiye, bakıcıya vs. daha fazla masraf
yapılmaktadır. Halbuki birbiriyle uyumlu iki eşli bir ailede eşlerden
biri çocuklara ve ev eşlerine bakarken diğeri çalışabilecektir. Keza
okuyan, çalışan, kariyer yapan, sosyal ve kültürel faaliyetlere katılan
bir kadın, kadınlık ve analık sorumluluğunu anlaşabileceği başka bir
hanımla paylaşabilir.
Çok eşlilik hususunda Müslüman kadın ve
erkek şiddetli bir biçimde baskı altına alınmıştır. O kadar ki Müslüman
bir kadın, kocasının başka bir kadın daha almasını zina etmesinden daha
kötü görür. Keza evli bir erkekle nikahlanmayı kabul eden bir kızın
mutlaka kusurlu olduğu vehmedilir. Bir erkeğin ikinci bir eşten söz
etmesi “uçkur düşkünlüğü” olarak töhmet edilir. Baskıların ardı arkası
gelmez. Fakat gayri meşru ilişkiler daha hoş görülü karşılanır. Erkeğin
zina etmesi hızlı olmak, çapkın olmak diye tabir edilir. Namusluluk ve
takva kıskançlık olarak adlandırılır. Kocası zina eden bir kadın için
“her kadının başına gelebilecek bir aldatma” denilerek durum
hafifletilir. Müslüman bir erkek ve kadın toplumdaki bu cahili zanlara
aldırmamalı, kendisini haramdan korumalı ve yalnızca meşru alanda
hareket etmelidir.
Bazı Müslüman aydınların çok eşlilik ile
ilgili “uçkur” tabirini kullanması esef vericidir. Tek eşlilikte de, çok
eşlilikte de nikah nikahtır. Eğer mesele “uçkur” kriteri ile
değerlendirilecekse evliliğin her türlüsü uçkurdan uzak değildir. Bu
yaklaşım biçimi en hafif tabir ile son derece cahilcedir. Gizli eş,
metres, zina vb. gibi hileli ve gayri meşru ilişkiler kınanabilir ama
dinin meşru gördüğü bir nikah ilişkisi nasıl kınanabilir. Allah açık bir
şekilde bunu kınayamazsınız demektedir.
“Ve onlar ki,
iffetlerini korurlar, ancak eşleri ve ellerinin sahip olduğu
(cariyeleri) hariç. (Bunlardan dolayı) onlara kınama yoktur. Şu halde,
kim bunun ötesine gitmeyi isterse, işte bunlar, haddi aşan kimselerdir.”
(Müminun 5-7)
“Rabbinin sözü hem doğrulukça, hem de adaletçe
tamamlanmıştır. O'nun sözlerini değiştirebilecek hiç kimse yoktur. O,
işitendir, bilendir.” (Enam 115)
Öyle ise bir Müslümanı yaptığı herhangi bir evlilik ilişkisinden dolayı örf (töre) adına kınamak caiz değildir.
Her
Müslüman yalnızca helal olan şeyi yapmalıdır. Yine de helal olan her
şeyi herkesin yapması gerekmeyebilir. Fakat Allah’ın helal kıldığı bir
şeyi haram kılmak büyük bir zulüm ve günahtır.
Mutlak bir dini
zorunluluk olmamakla birlikte çok eşlilik yapacak erkeklerin buna karar
verirken ve eş seçerken mevcut eşlerinin rızasını alması sağlıklı bir
birliktelik için gereklidir. Erkekler de kadınlar da seçici davranmalı,
dindar ve ahlaklı eşi tercih etmelidirler. Erkekler tepkisel karar
vermekten kaçınmalı ve adaletli olmak hususunda Allaha karşı sorumlu
olduklarını unutmamalıdır.
Çok eşliliğin toplum tarafından
benimsenmesi bozulmakta olan toplumsal dokuyu ve aile kurumunu hızla
onaracak, erkekleri daha sorumlu davranmaya zorlayacak, zinayı ve fuhşu
ortadan kaldıracak neslin sağlıklı, güzel ve salih olmasını
sağlayacaktır.
Maruf Çetin
Bu yazı Cuma, 21 Kasım 2008 tarihinde İslam Dünyası sitesinde yayınlanmıştır.
0 yorum:
Yorum Gönderme