İslami mücadelede zulmün sac
ayakları vardır ve bunların tümü Musa'nın mücadelesinde
tebarüz eder: Firavun, Haman, Karun, Samiri ve Belam. Bunların her
birisinin ötekilerden farklı bir işlevi, bir fonksiyonu vardır.
Şu anki konumuz Belam.
25 Aralık 2013 Çarşamba
30 Kasım 2013 Cumartesi
Sevdiklerine "Hayır" demenin yolu
Mario Puzo'nun ünlü Baba (The Godfather) isimli kitabında şöyle bir sahne geçer. Don Carlione'nin oğlu Michel işleri devralır ve danışmanları olan Tom Hagen'i devre dışı bırakır. Hagen bu işe itiraz eder, ancak Michel kesin olarak "hayır" diyerek onu tersler.
Hagen Michel'e, "sen herşeyi öğrenmişsin ama sevdiklerine nasıl hayır denileceğini öğrenememişsin" der. Michel Baba'ya gider; "bana herşeyi öğrettiniz ama sevdiklerime nasıl hayır denileceğini öğretmediniz, şimdi bana onu öğretiniz" der.
Baba şöyle der: "Sevdiğin insanlara ‘hayır’ diyemezsin. Hiç olmazsa sık sık. İşin sırrı burada. Ama hayır demek zorunda kalırsan bunu, ‘evet’ demek dercesine söylemelisin. Ya da onları ‘hayır’ demek zorunda bırakacaksın. Sabırlı olmalı, zamanı beklemelisin."
Hagen Michel'e, "sen herşeyi öğrenmişsin ama sevdiklerine nasıl hayır denileceğini öğrenememişsin" der. Michel Baba'ya gider; "bana herşeyi öğrettiniz ama sevdiklerime nasıl hayır denileceğini öğretmediniz, şimdi bana onu öğretiniz" der.
Baba şöyle der: "Sevdiğin insanlara ‘hayır’ diyemezsin. Hiç olmazsa sık sık. İşin sırrı burada. Ama hayır demek zorunda kalırsan bunu, ‘evet’ demek dercesine söylemelisin. Ya da onları ‘hayır’ demek zorunda bırakacaksın. Sabırlı olmalı, zamanı beklemelisin."
14 Kasım 2013 Perşembe
Sare (sara, sarah) kelimesinin etimolojisi
"Sare/sara/sarah" kelimesinin anlamı ve etimolojisi hakkında daha önce yazmıştım, ama tekrar etmekte fayda var. Sare mutlu oldu, sevindi anlamına gelir. Arapça'daki mutluluk anlamına gelen sürur/mesrur kelimesi ile aynı kökten gelir. Hinduizm'de Brahmanın eşi olarak geçen Saraswati kelimesi de sanskritçeye göre "Sare mutlu oldu" anlamına gelir.
12 Kasım 2013 Salı
Merhaba Kelimesi Süryanice mi?
Bazıları "Merhaba"
Süryanice’dir demiş. Bu göre Mar+haba: "Mar" (mor) Süryanice’de yüce,
ulu anlamında olup genellikle azizler için kullanılır. Mor Gabriel
gibi... "Haba" da sevgi demektir. Bu durumda "Merhaba", yüce olanın,
Tanrının sevgisi anlamına gelirmiş.
Keşiş hikayecidir
Keşiş,
hikayeci demektir. Onlar aslında gezgin dervişler yada misyonerlerdi.
Dünyayı geziyor ve farklı hikayeleri devşiriyorlardı. Böylece onların
anlatacak çok hikayeleri vardı.
16 Eylül 2013 Pazartesi
Söz Konusu İsa
Yuhanna İncili şöyle başlıyor:
"Başlangıçta Söz vardı, Söz Tanrı ile birlikte idi ve Söz Tanrı idi."
Ortaçağda Müslüman kelamcılar arasında "Kuran'ın Mahluk olup olmaması" tartışılıyordu. Kuran mahluk mudur, yoksa ezeli midir? Bu tartışmaya Hristiyan filozofları da büyük bir rağbet göstermişlerdir. el-Kindi'nin bu konuda çeşitli hristiyan filozofları ile bu konuda tartışma ve reddiyeleri vardır.
Bu tartışmanın ve başlangıçtaki sözün anlamı şudur. Eğer Sözü ezeli ve Tanrı'nın kendisi olarak kabul edersek, o zaman "Allah'tan bir kelime" olarak kabul ettiğimiz İsa'yı da ezeli ve la-mahluk olarak olarak kabul etmemiz gerekiyordu.
Bence bu sözün açmazı şurada: İsa Söz değil, Sözcük idi, Kelam değil, Kelime idi.
"Eğer yeryüzündeki ağaçlar kalem, deniz de mürekkep olsa, arkasından yedi deniz daha ona katılsa, Allah’ın sözleri yazarak yine de bitiremezdi. Şüphesiz Allah mutlak güç sahibidir, hüküm ve hikmet sahibidir." (Lokman 27)
Allah'ın sonsuz sayıda kelimesi vardır ve İsa da Allah'ın sonsuz sayıdaki kelimelerinden sadece bir kelimedir.
1 Ağustos 2013 Perşembe
Esed'i desteklemek zulümdür
Bundan önceki bir kaç yazımda Müslümanların birbiri ile ilişkilerinin 'ancak kardeşlik ilişkisi' olabileceğini, kardeş olmak için Müslüman olmanın yeterli olduğunu, mezheb, cemaat, tarikat, vb. farkının kardeşlik derecesi için ölçüt olamayacağını, dinde derecenin dindarlığa (takvaya) bağlı bulunduğunu, Müslüman olmayanların da mazlum ve mağdur olmaları durumunda yine Müslümanlar tarafından korunmalarının, adaletin tahakuku için gereken ne ise yapılmasının vazife olduğunu… ifade etmiştim.
Bu İslâmî temel kurallar çerçevesinde Suriye'deki olaylara baktığımızda çarpışan iki tarafın ya müminler olduğunu veya birinin mümin, diğerinin ise başka dinden olduğunu varsayalım:
Zulüm (haksızlık, ayrımcılık, adaletsizlik…) ister müminden gelsin, ister kafirden gelsin hak ve adalet tarafında olması gereken müminlerin vazifesi 'mağdur ve mazlumun yanında yer almak' ve zalime karşı durmaktır.
Önce zalime nasihat edilir. Nasihatle yola gelmiyorsa -eğer güç dengesi müsait ise- güç kullanılarak zulüm engellenir.
Adamın birisi çıkıp da Suriye'de Esed, ailesi ve mezhebdaşlarının haklı, adil, dürüst olduklarını iddia ederse ya bilgisi eksiktir veya başka (meşru olmayan) maksadı vardır.
Esed ve yandaşları, halkın isyanından önce de zalim idiler, sonra da zalimler.
Önce bu aile ve yandaşları ülkenin nimetlerini sömürüyorlar ve kimse onlardan hesap soramıyordu. Serbest seçim yoluyla yöneticileri değiştirmek ve halkın razı olduğunu başa geçirmek mümkün değildi. Yüzde altı civarında olan Nusayrî azınlık yüzde doksandan üstün tutuluyor ve imtiyazlı bulunuyordu…
İsyan silahlı başlamadı, demokratik usuller ile hak talep edildi, asla şiddet ve silah kullanılmadı. Ama karşı tarafın hak, adalet, demokrasi vb. ile yakından uzaktan alakaları bulunmadığı, ölüm pahasına durum ve mevkilerini korumaktan başka bir düşünceleri de olmadığı için silaha sarıldılar, ülkeyi harab ettiler, yüzbinlerce insan öldürdüler.
Hadi öncesini bir yana bırakalım, gerekçe ne olursa olsun bir yöneticinin, olaylar başladıktan sonra, ülkesine ve insanına, Esed'in yaptığını yapması caiz, meşru, makul, vicdani… olabilir mi?
Olamazsa susanlar niçin susuyorlar, duranlar niçin duruyorlar, köşelerinde 'başta şöyle olmalıydı böyle olmalıydı' diye lüzumsuz gevezelikler yapanlar niçin bunu yapıyorlar da hep birlikte 'Esed, zalimsin, yaptığın insan olana yakışmaz, yeter içtiğin kan, yıktığın hanuman' demiyorlar!
Şu 'adı var, kendi yok' olan İslam dünyası eğer 'İslam dünyası' olsaydı din kardeşlerine olan şöyle dursun, dünyanın hiçbir köşesinde zulüm devam edemezdi.
Bu İslâmî temel kurallar çerçevesinde Suriye'deki olaylara baktığımızda çarpışan iki tarafın ya müminler olduğunu veya birinin mümin, diğerinin ise başka dinden olduğunu varsayalım:
Zulüm (haksızlık, ayrımcılık, adaletsizlik…) ister müminden gelsin, ister kafirden gelsin hak ve adalet tarafında olması gereken müminlerin vazifesi 'mağdur ve mazlumun yanında yer almak' ve zalime karşı durmaktır.
Önce zalime nasihat edilir. Nasihatle yola gelmiyorsa -eğer güç dengesi müsait ise- güç kullanılarak zulüm engellenir.
Adamın birisi çıkıp da Suriye'de Esed, ailesi ve mezhebdaşlarının haklı, adil, dürüst olduklarını iddia ederse ya bilgisi eksiktir veya başka (meşru olmayan) maksadı vardır.
Esed ve yandaşları, halkın isyanından önce de zalim idiler, sonra da zalimler.
Önce bu aile ve yandaşları ülkenin nimetlerini sömürüyorlar ve kimse onlardan hesap soramıyordu. Serbest seçim yoluyla yöneticileri değiştirmek ve halkın razı olduğunu başa geçirmek mümkün değildi. Yüzde altı civarında olan Nusayrî azınlık yüzde doksandan üstün tutuluyor ve imtiyazlı bulunuyordu…
İsyan silahlı başlamadı, demokratik usuller ile hak talep edildi, asla şiddet ve silah kullanılmadı. Ama karşı tarafın hak, adalet, demokrasi vb. ile yakından uzaktan alakaları bulunmadığı, ölüm pahasına durum ve mevkilerini korumaktan başka bir düşünceleri de olmadığı için silaha sarıldılar, ülkeyi harab ettiler, yüzbinlerce insan öldürdüler.
Hadi öncesini bir yana bırakalım, gerekçe ne olursa olsun bir yöneticinin, olaylar başladıktan sonra, ülkesine ve insanına, Esed'in yaptığını yapması caiz, meşru, makul, vicdani… olabilir mi?
Olamazsa susanlar niçin susuyorlar, duranlar niçin duruyorlar, köşelerinde 'başta şöyle olmalıydı böyle olmalıydı' diye lüzumsuz gevezelikler yapanlar niçin bunu yapıyorlar da hep birlikte 'Esed, zalimsin, yaptığın insan olana yakışmaz, yeter içtiğin kan, yıktığın hanuman' demiyorlar!
Şu 'adı var, kendi yok' olan İslam dünyası eğer 'İslam dünyası' olsaydı din kardeşlerine olan şöyle dursun, dünyanın hiçbir köşesinde zulüm devam edemezdi.